ÜYE GİRİŞİ ÜYE OLMAK İÇİN ALTTAKİ LİNK İ TIKLA

EDREMİT

Van-Edremit ve çevresi çok eskilere dayanan bir tarihi geçmişe sahiptir. Van'a 18 km. yakınlıkta olan Edremit'in kesin kuruluş tarihi bilinmemekle beraber; Van'ın tarihine ve Menua (Şamram) kanalının yapım tarihine bağlı olarak düşünüldüğünde M.Ö. 900. yıllara uzandığı görülür. Bu tarihlerde Edremit, Urartu Devleti bünyesinde tarih sahnesine çıkar. Başlangıçta demir devrini yaşayan Urartular; Kadembastı'da Şamram kanalının güneyindeki tepede, yerden yüksekliği 10-12 m. olan "Kız Damı" (çevrede Dev Damı diye adlanır) mağarası; içinde sütunlar, ocaklar, güneyden çıkış yolu, kuzey- aşağı tualet kanalı bile oyulmuş. Ancak kime ait olduğu bilinmeyen bu mağara; prehistorik döneme (tarih öncesi) ait olduğu bilinmektedir. Edremit’e yerleşimin bu dönme dayandığının başka bir kanıtı, Şamram Kanalı istinat duvarlarındaki (Hatt-ı çiviler) çivi yazılarıdır.
Çeşitli halk topluluklarının ölü gömme geleneğine bağlı olarak gelişmiş olması doğaldır. Ancak Urartu'larda farklı ekonomik yapıdaki kişilere ait mezarlar; kalite ve mimari açıdan da farklıdır. Basit mezarlar toprak ve taş mezarlardır. Dukaya mezarlık alanında görüldüğü gibi. Ölülerin yakılarak bir ÜRNE içine konulması. Yakma daha ziyade fakir halk tabakası tarafından benimsendiği önerileri yaygındır. Dukaya mezarlık alanında aynı oda mezar içinde inumasyon ve kremasyon uygulamasının aynı anda var olduğu kanıtlanmıştır. Oda mezarlarda aynı aileye ait olması olasılığı ve aynı aileden farklı kişilerin farklı şekilde gömüldüklerini arkeolojik bulgular göstermektedir. Oda mezarlarda eski ölülerin iskeletlerinin geriye itildiği, yeni ölülerin öne alındığı, Urartu Krallık öncesi dönemde de yaygın olduğu bilinmektedir. Bulunan mezar tesbitlerinde: Mezarın uzunluğu 3.30 ile 4.50, genişliği 1.50 ile 2.30 m. arasında değişmektedir. 

Anadolu ve dünya su mühendisliğinin bir harikası olan ve 51 km. uzunluğundaki Menua Sulama kanalı, aynı zamanda "2800" yıllık ölümsüz bir aşk efsanesini de simgelemektedir. Kanalın çevresinde kral Menua (Yakl. Öl. M.Ö. 810-786) tarafından kızı Tariria için bugünkü Edremit'in güney-batısında asfalt yol ve Kız Damı arasında KADENBASTI mevkiinde yapay teraslar halinde yaptırılan asma bahçeleri, Asur kraliçesi Semiramis'in dünyanın yedi harikasından biri sayılan asma bahçeleriyle özdeşleştirilerek efsaneleştirilmiştir. Bu kanalın en az %70 km.'si Edremit'in içinden geçmektedir. Çağlar boyunca adını değiştirmeden varlığını sürdüren Şamram Kanalı günümüzde sevilerek söylenen halk Türkülerinde "EDREMİT VAN'A BAKAR, İÇİNDEN ŞAMRAM AKAR" dizeleriyle yaşamağa devam etmektedir.
51 km, uzunluğundaki Menua Kanalı'nın en ilginç özelliği Doğudan-batı yönüne akarak Van Gölü'ne dökülen Engil Çayı (Dönemeç) nın üzerinden geçirilmiş olmasıdır. Ne yazık ki bu aşırtma kemerinin duvarlarının yıkılması, nasıl bir plana sahip olduğunun anlaşılmasını güçleşmiştir. Zamanımızda da anlaşılamamıştır. Görülen o ki kayalık ve dar bir boğazdan geçirilen, iri taşlardan yapılmış duvarların temel kalıntıları mevcuttur. Günümüzde aynı aşırmaz betondan basit bir kemer aracılığı ile su Engil Çayı üzerinden karşıya, kuzeye geçirilmiştir. Anlaşılan şu ki, tarihi araştırma kemeri yapılmadan önce suyun Engil Çayına, dolayısıyla Van Gölüne döküldüğü bir gerçektir. Ancak Urartuların Olağan üstü Mühendislik bilgilerini ortaya koydukları açıktır. Ortada beton su aşırtma kemerinin 200 m. kuzey-batısında, 14 m.. yüksekliğindeki kalker düzeltilmiş ön güney yüzüne yazılan çivi yazısı, kanal ile ilgili ilk;Urartu inşa yazıtını oluşturmaktadır. Ne yazıkki; kayanın çatlama sonucunda yazıtın yarısı son 90 yıl içinde kaybolmuştur. 
Manua Kanalı'nın suladığı verimli topraklara ekilen meyve ve sebze bahçeleri; Harabedar Mevki'inin güney-doğusundaki Kadembastı'da yaklaşık 3 km. uzunluğunda 2 km. genişliğe sahip yarım aya benzeyen Kadembastı'daki arazi yapay teraslar halinde düzenlenmiş 6 km2'lik bu arazi toprak taşınarak destek duvarlarda inşa edilmiş, ayakla sıkıştırılmıştır. Böyle kullanılır hale getirilmiştir. Osmanlı Devleti döneminden beri bölge halkı buraya "Uğurlu Yer", "Uğurlu ayak basılan yer" anlamına gelen "KADEMBASTI" adını vermektedir. Destek duvarlarının en yüksekliğinin Kadembastı mevkiinde olup yüksekliği etkileyici bir görünüme sahiptir. Duvar taşları ana temel kaya üzerine oturtulmuş birleştirici malzeme olarak kilin kullanıldığı görülmektedir.
Edremit ve çevresindeki taş ocakları ile taş atölyelerinin, M.Ö. 9. yüzyılın ortalarında Urartu Krallığı, Van Kalesi yapılarında kullanıldığı anlaşılmaktadır. Edremit'in hemen güneydoğu yamacında, yayvan tepe üzerinde oldukça büyük bir taş atölyesi ile yerleşme merkezinin varlığını Prof. Dr. Oktay Belli "saptamış bulunmaktayız" ifadesi ile aynı yörede yarım kalmış 4-5 ton, 1.5-2 m. uzunluğunda l m. yüksekliğinde 80 cm. genişliğinde çok sayıda taşın Van Kalesindeki sardun (Madır burç) burcu kireçtaşı bloklarının benzerlerini oluşturmaktadır. Alniunu kenti taş atölyesi olarak tanımlanan Taş kale civarı; Van kalesinden 17 km. mesafede olması, Van ovasından yüksek bir yamaçta bulunması, Van Gölü'ne kolayca indirilmesi, Van Kalesine taşınmasını kolaylaştırmıştır. 
Bu Urartu Krallığının ilkyarılı belgesini oluşturur. Ancak yakın zamanda açılan kireç ocağına gereç sağlayan marinaların yıkım sonucunda parçalanan kireç taşı üzerindeki çivi yazısı ilginç bir buluntudur. Kapı girişi kentin kuzeydoğusundadır. Genişliği 4 m. kapı girişinin yanlarında bulunan surun ön yüzü yıkıma uğramasına karşın, arka yüzü belirgin olarak görülmektedir. Kapının iki yanı taş bloklarla özenle örtülmüştür. Taş temeller l .60 m.. yüksekliğinde 4 taş dizisinden oluşmaktadır. Taşduvar ile kerpiç duvarı birleştiren iki yassı sall taş (Loyter) dizisinden sonra, kerpiç duvar kalıntısı bulunmaktadır. Yarım kalan taşlar üzerinde, Urartu taşçı kalemleri, murç, taş işçiliği konusunda bilgi edinmemizi sağlamaktadır. Taşların tüm işçiliğinin adı geçen Alniunu taş atölyesinde tamamlandığı kanıtlanmaktadır.
...Ninive hakimi Ara, Assur kralı Ninus'un ölümünden kısa bir süre önce Assur'u yönetti. Ülkesi, tıpkı babası Ninus'un zamanında olduğu gibi,aynı şekilde Ara'mında güvenini kazanmıştı. Ama Aranın güzelliğini yıllardır duyan şehvet düşkünü ve utanma nedir bilmeyen Şamiram onun aynına gelmek istedi. Kocası Ninus'un ölümünden sonra Şamiram Ara'ya armağanlarla birlikte elçiler gönderir. Ara ise Kraliçe ile evlenmeyi reddeder. Bundan sonra Şamiram, Ara'yı yenmek bir orduyla çıkar gelir. Ancak çarpışma sırasında Şamiram'ın umutsuzca aşık olduğu Ara ölür. Şamiram. "Tanrılarına Ara'nın yaralarını yalayarak iyileştirmelerini emredeceğini" söyler. Tanrılar yardım edemediğinden şamiram Saraydaki adamlarından birini ölen Ara'nın yerine geçirir. Ve onunla Aras Ovasmda mutluluk içinde ve krallar gibi bir hayat sürdürür. Bu evlilikten de Kardos adlı bir çocuk doğar.
Birkaç yıl içinde bronz (bakır) kapılı ve oldukça güçlü duvarlarla çevrili muazzam bir inşaatı tamamlattırmıştır. Şamiram kentte çesitli renkteki taşlardan iki-üç katlı, bazı kısımları balkonlu bir çok giizel bina yaptırmıştı. Geniş güzel sokakları bulunan kentin ortasında şahane bir şekilde döşenmiş hamamlar inşa ettirmişti. Kentte deredcn çeşitli amaçlar için, park ve bahçelerin sulanması amacıyla bir kol getirmişti. Nehrin öbür kısmını, kentin yakınındaki arazilerin sulanmasi için, gölün sol ve sağ kıyısından sevk etti. Kentin doğu, kuzey ve güney yanlarını bir çok yapı ve meyve bahçeleriyle gölge veren ağaçlardan koruluklar, şahane üzüm bağları ve terasları bahçelerle süslenmiş ve buralara birçok insan yerleştirmişti.
O dönemde amansız bir can düşmanı olan bu iki krallık arasında efsanelere konu olarak böylesine duygusal bir ilişkinin varlığını günümüzde anlamak ve yorumlamak oldukça güçtür. Belki de Urartu halkı kendi krallarının kahramanlığını ve yapmış olduğu imar faaliyetlerinin olağanüstü nitelikte olduğunu kuşaktan kuşağa aktarmak için haklı olarak efsaneleştirmek istemiştir. Efsaneleştirmek isterken de, güneyde yer alan Assur Devleti'nin dul kraliçe Semiramis'in dillere destan olan asma bahçeleriyle Kral Menua'nın asma bahçelerini özdeşleştirmiştir. Ancak bilinen bir gerçek varsa, o da Kral Menua'nın Kadembastı Mekii'ni teraslar halinde düzenleyerek yapmış. olduğu asma bahçeleriyle burasını gerçek anlamda bir cennete çevirmiş olduğudur. O dönemde dillere destan olan böylesine olağanüstü bir güzellik karşısında halk, ister istemez Kral Menua ile dul olan Assur kraliçesi arasında efsaneleşecek bir aşk öyküsünü yaratmış olmalıdır.
Ayrıca teraslı bahçelerin ve sulama kanalının inşasının da yine aynı kraliçe tarafından yaptırıldığı iddia edilmektedir. Oysa Urartu Kralı Menua asma bahçesini kızı Tariria,sulama kanalını da kendi adına yaptırdığını bırakmış olduğu toplam 14 adet çivi yazılı kitabeyle kanıtlamaktadır. Kral Menua daha sonra meydana gelecek olayları sezerek bıraktığı çivi yazılı kitabelerinin sonuna "Her kim bu kanalı tahrip ederse ve bir başkasına bu kanalı ben yaptırdım diye iddia ederse, tanrılar tarafından mahvedilsin, güneş ışığından yoksun edilsin" diye beddua etmektedir. Kral Menua'nın gelecekten duymuş olduğu kuşkularında ne kadar haklı olduğu kolayca anlaşılmaktadır. Menua'nın koydurtmuş olduğu bu kesin kurala kendisinden sonra gelen tüm Urartu Kralları tarafından harfi harfine uyulduğu görülmektedir. Çünkü kanal boyunca Menua'nın yazıtlarından başka diğer Urartu Krallarına ait en küçük bir onarım yazıtı yoktur. Efsanede değişmeyen ve bizim için önemli olan konuları şu şekilde özetleyebiliriz.
Van Gölü'nün doğu kıyısında yer alan ve Urartu Krallığı'nın başkentliğini yapan bugünkü Van Kalesi "Acı (Tuzlu) Gölün kıyısında doğudan batıya doğru uzanan kuzeyi alçak, güneyi ise dimdik sarp kayalıklarla göklere yükselen tepe" şeklinde doğru bir şekilde anlatılmıştır. 10. yüzyıldan itibaren bir çok İslam Coğrafyacısı gibi ünlü Türk Seyyahı Evliya Çelebi de, Van Gölü suyunun acı ve tuzlu olduğunu yazmaktadır. Van Kalesi kayalığının yaklaşık 50 km. güneyinde yer alan bugünkü Gürpınar Ovası'ndaki arazinin yüzey şekilleri ve bu ovada bulunan kaynaklar "kayalığın güneyinde ve dağın doğusunda göl kıyısına doğru alçalan ve bir yara dönüşen geniş bir vadi uzanmaktadır; vadide dağlardan derelerle gelen ve kaynaklardan zengin bir şekilde fışkıran içme suyu bulunuyordu" cümleleriyle oldukça gerçekçi bir gözlemle betimlenmiştir.
Doğu Anadolu Bölgesinde çok ağır geçen kış koşulları yüzünden çalışma süresi 4-5 ay arasında değişmektedir. Bu yüzden birçok Urartu Kralına ait çivi yazılı belgeden de öğrendiğimize göre, başka bölgelere yapılan askeri seferlerde sayıları onbinleri bulan insanlar sürülerek Urartu Krallığı'nın merkezini oluşturan Van Bölgesi'ne getirilmiştir. Hiç kuşkusuz bu insanlar kalelerin kurulmasında, barajların yapılmasında ve sulama kanallarının açılmasında da çalıştırılmaktaydılar. Ayrıca taş kabartmalar ve bronz levhalar üzerindeki resim sahnelerinde, Urartu yapılarının birden çok katlı oldukları görülmektedir. Bronz işçiliğinde olağanüstü başarı gösteren Urartular, Van Kalesi'ndeki saray, tapınak ve kral mezar odalarının kapılarını bakır (bronz) levhalarla kaplamışlardı. Buyüzden Khorene'li Movses'in başka bölgelerden toplam 18.000 ustanın getirildiği ve iki-üç katlı binaların inşa edildiği konusunda verdiği bilgilerin abartılı olmadığı anlaşılmaktadır.
Fransız Asya Araştırma Cemiyeti Üyesi F. Edward Schulz'un 1826-28 yılları arasında Van'da yapmış olduğu araştırmada, ilk kez Menua/Semiramis Kanalı üzerindeki çivi yazılı inşa yazıtları bilim dünyasına tanıtılmıştır. Hatta Schulz makalesinde Van'ı Semiramis'in kenti olarak tanımlamaktadır. Menua'nın kızı Tariria için yaptırdığı üzüm bağları ile ilgili yazıtı da yayımlayan F.E. Schulz, o zamana değin yalnızca efsanede yaşayan Semiramis Kanalı üzerinde gizem perdesini ileride, kalkmasını sağlayacak ilk bilimsel adımı atmıştır. Bundan sonra Van'ı ziyaret eden J. Münsch, Müller-Simonis gibi araştırıcılar, Van Kalesi'nin güneyi ile Şamram Kanalı arasında kalan bağ ve bahçelerden söz etmektedir. Müller-Simonis'in yapmış olduğu haritada, bağ ve bahçelerde oturan nüfus tümüyle müslümanlardan meydana geldiği görülmektedir.
Bu talihsizlik Abdülhamid-II devrinden I. Dünya Savaşına kadar, birinci plana çıkarılır. Oysa Ermeniler Türk toplumu içerisinde her alanda, önemli rol oynamış etnik unsurlardan biridir. Mutasarrıflıktan, nazırlığa kadar getirilmişlerdir. Köylüsü, şehirlisi varlıklı kimselerdi. İbadetleri için kilise bile verilmişti kendilerine. Ermeni Müslüman arasında tatsız bir olay görülmezdi. Taki, bağımsız bir Ermenistan fikri doğuncaya kadar. Fransız'ların ve Ruslar'ın, Ermenilere bağımsız devlet kurma vaadi verilinceye kadar. 1828 yılında Ruslar'ın Kars ve Doğubeyazıd'a girmesiyle, Ermeniler Türkler'e olan gerçek duygularını açığa vurdular. Ruslar'ın diğer illere de girmelerini teşvik ettiler. 90.000 Ermeni gönüllü olarak Rus saflarına geçti. 1862 yılında Abdülmecit'in Ermenilere önemli görevler vermesi isteklerinin hududuna yeşil ışık yakmış oldu. Mecliste 9 Ermeni millet vekili olduğu gibi, meclis başkanlığına da OHANNES getirildi. 1877'de Türk-Rus Savaşı yenilgiyle sonuçlanınca Ermeni hakları artırıldı. Artık Ermeni'nin Türkiye genelinde sinsi planlarının uygulaması hareketleri acımasızca işlenmektedir (Türklere karşı Ermeni vahşeti) Muhittin Nalbant'ın araştırmaları adlı kitap cevap vermektedir.
Temeli 1989 yılında atılmış, 1995 yılı başından itibaren de seri üretimlere geçilmiştir. AT ve ABD Tarım Bakanlığı (USDA) normlarında üretim yapmakta, İslami usûllere göre kesimler yapılmaktadır. Doğal şartlarda beslenen hayvanlardan, kesim yapılmakta ülkemiz insanına hizmet vermekte, hijyen kuralları tam uygulanmakta, insan sağlığına verilen önemi kanıtlamaktadır. Van-Et Avrupa'ya et ve et ürünleri ihraç edebilecek çok az sayıdaki tesis arasına girmiştir. Besicilikten-şarküteri ürünleri tüketim yerlerine ulaşılmasına girmiştir. Uzman hekimler, gıda mühendisleri kontrolünde üretim yapmaktadır. Üretimin her türlü kontrolü modern laboratuarlarda yapılmaktadır. Hayvanın etin dışındaki artıklarından sağlanan "rendering" ürünlerde değerlendirilmektedir. Kırlı sular (atık sular) arıtılmakta çevreye zarar vermesi önlenmektedir. Böylece VAN-ET bir çevre dostudur.